Suşi mi midye mi derseniz midye derim, yanına yaklaşamaz...


Japonya’da beşinci günüm ve artık evime dönüp barbunya yemek istiyorum. Birbirine yapışmış haşlanmış pirinç pilavı yerine elime taze ekmeğimi alıp yemeğime banmak istiyorum. Yoğurt deseniz ne güzel dururdu mis gibi kızartmanın üstünde.. :)

Gelelim konumuzun nereden vüku bulduğuna. Yaklaşık iki saat önce yemeğe gittik. İlk önce nerede yesek acaba soruları, sonrasında yiyebilir misin - yiyemem diyalogları gitti geldi. Zaten buralarda yemeklerin, menünün detaylı fotoğraflarını koyuyorlar restoran vitrinine. Hani önüne ne geleceğini bil sonradan mırın kırın etme diye. Yemekte benim için soya salatası üzerinde ızgara geldi. Yanında kahve fincanında füme kokulu çorba, susamlı kırmızı bir sos ve birbirine ve tabağa yapışmış pilav vardı. Yemekten biraz yedim ve bildiğimiz yeşil salatayı hızlı hızlı bitirdim. Diğerlerine dokunamadım bile. Koku berbat.. Etrafımı incelerken düşündüm. Herkes hapur hupur yiyor, içiyor, kokluyor, bense restoranın önünden geçerken bile hızlı adımlar atıyorum. Tabi herkesin damak tadına saygım var ama nereden geliyor bu fark dedim içimden. Nasıl zevk alıyorlar ? Ya da onlar bizim yemeklerin şahı kuru fasulyeciğimizi neden sevmiyorlar ?
Alışkanlık dediğimiz şey nasıl bu kadar belirleyici olabiliyor? Herkes annesi ne yedirdiyse ona alışıyor, Ms. Nikka da, Hasan Bey de, Miyake San da...
Hazır konusu açılmışken büyük ihtimalle sizin de bildiğiniz birkaç bilgi vermek istiyorum. Japonya alan olarak küçük nüfus olarak yoğun bir ülke olduğu için hayvancılık çok sınırlı ve hayvansal gıdalar süt ürünleri çok tüketilemiyor. Ada ülkesi olduğu için balık, hatta denizden çıkan herşey onlar için ayrı bir yemek. Minicik balıklardan kraker yapıyorlar, 6-7 mmlik planktonlardan makarnaya sos yapıyorlar. Pilav bizdeki gibi tane tane değil, kalıp halinde. Tatlımsı ,acımsı sosları var her yemeğin yanında. Sebze tüketiyorlar fakat geneli az pişmiş, kendi rengini korumuş haşlama veya fümeler. İçki derseniz rakı benzeri sakeleri, patates ve pirinçten yapılma suçoları var.
Sonunda sözün bittiği karnımın guruldadığı yere geldik. Kendimi hem aç, hem de garip bir şekilde tok hissediyorum.
Not: Bu yazıyı yurda döndüğüm şu dakikalarda, tarhana çorbamı yudumlarken yayınlıyorum.

Herkese ağız tadı diliyorum...

2 yorum:

  1. 9 ay hamilelik + 8 ay da emzirme (ucu açık nereye kadar gider bilinmez)
    yani şimdilik 17 aydır midyeye hasretim
    şöyle bir tepsi midye için neler neler vermezdim :(

    YanıtlaSil
  2. Evet haklısın, ben de aynı durumu yaşamıştım :) Etrafımdakiler yerken ağzım sulanıyordu. Son bir aydır yiyebiliyor durumdayım ama midye, çiğ köfte unuttum nedense :) Şimdi önemli olan bebeğin, emziriyor olman.
    Kolay gelsin...

    YanıtlaSil