Evde güvenlik benden sorulur.. :)


Evde güvenlik uzun zamandır bahsetmek istediğim bir konuydu. Ha yazayım, ha yazayım derken artık bugünü buldu. Sizinle paylaşmadan duramayacağım. Bu güvenlik meğersem ne kadann hassas bir durummuş... Bizim ev meğersem ne kadann da güvensizmiş..
Üniversitede tasarım eğitiminin içinde bir dersimiz vardı. Özü ergonomiye dayanan bir ders. Konulardan biri de evde çocuk güvenliğiydi. Hatta ben en yakın arkadaşım Mineciğimle bu konuyu ele almıştım. Anketler hazırladık, evde bir çocuk için en tehlikeli bölgeleri belirledik. Pöhh.. Keşke o ödevi saklasaymışım. Okur okur gülerdim.

Doruk’un günlüğü


Aslında bu blog benim, eşimin, Doruk’un günlüğü. Yaşadıklarımın, yaşayamayıp içimde kalanların, beni sevindirenlerin, kızdıranların özeti.. Uzun zamandır da Doruk hakkında birkaç cümle karalamak istiyordum. Oğlum ne kadar büyüdü, neler yapabiliyor, neler yapmak istiyor , yaramazlıkları falan filan :)
Şu an benim bızdığım tam 18 aylık. Saçlar hala sarı, ayaklar hala küçük ve etli.. Hala efeleniyor, ve bu aralar daha da kuvvetli...
Neler yapabiliyor dersiniz?

Eşiniz horluyorsa,


Bu aralar başım gece uykumda ağrımaya başlıyor. Sabah uyandığımda bir garip hissediyorum, sanki üzerimde bir ağırlık varmış gibi.. Güne biraz uykusuz ve biraz sinirli başlıyorum. Ne düşündüğünüzü biliyorum, gece horladığımı ve uykumu alamadığımı düşünüyosunuz. Yanlış anlaşılmasın, horlayan ben değilim, eşim...

Vicdan azabım.. :(


Bir iki haftadır üzerimden atamadığım bir vicdan azabı var. Gece yatağıma doğru giderken koridorda yaşamaya başlıyorum bu duyguyu. Bir eksik kalmışlık, bir yetememişlik, bir pişmanlık..
Oğlumdan önce çoğu zaman akşamın ikinci yarısını uzun koltuğumuzda uyuyarak geçirirdim. Karın tokluğu, bütün günün yorgunluğu beni oturma pozisyonundan yatışa doğru geçirirdi. Bu aralar tekrarlamaya başladı bu illet durum.

Ölçüsü kaçmadı mı ?


Milletçe ne kadar delirdiğimiz ortada. Bunu fark ettikçe içimde büyük bir korku beliriyor. Normal adam yok mu bu memlekette diyorum her seferinde? Geleceğimizi düşünüyorum. Tabii, mantıken nedenleri çok, saymakla bitmez. Sosyolojik, psikolojik, ekonomik.. Alın benden de bir neden, “medyatik”
Bugün reyting hedefine ulaşmak için son kurşun olarak saklanan hamleden bahsetmek istiyorum. Beni sinir eden, dizilerdeki tecavüz sahnelerinden...

Anne adayları, korkmayın, yiyerek zayıflarsınız :)


Anne adaylarının en büyük korkularından biri kilo almak ve havadan aldığı bu kiloları doğaya iade edememektir.. Hamileliklerinin tadını bile çıkaramayabilirler. Canı dondurma ister ama yiyemez, gece karnı acıkır ama kendini durdurur.
Buradan söylüyorum. 1 senede eski halinize yaklaşmış olacaksınız, ve bebeğiniz ayaklandığında siz ilk kilonuza geleceksiniz.

Anadoluyu Vermeyeceğiz !


Son zamanlarda duymuşsunuzdur. Duymayanları da ben haberdar edeyim.
Anadolu yürüyor kardeşim. Tüm bu yağmalamaya, kötü kullanmaya, çıkar sağlamaya ve değer bilmemeye inat yürüyor. Artvin’den, Adana’dan, Seferihisar’dan gönüllüler Anadolu’nun bağrına doğru yola çıkıyor.
Neye karşı çıkıyorlar, bizim hangi isteklerimizi Ankara’ya götürecekler ? Söyleyeyim.

Tekrar merhaba,


Yazı yazının mayasıymıış... !!!
Eskiden anneannem uyku uykunun mayasıdır derdi. Uyudukça uyursun. Gerçekten de geç kalktığımda daha çabuk uykum geliyordu. Yatağa biraz erken gitsem sabaha zor uyanıyordum. İşte bence yazı eylemi de tam böyle birşey. Birazcık ara verince nereden başlasam, neresinden tutsam diye düşünür oluyorum.
Bir aralar hangi konuyu yazsam diye düşünüyordum. Aman o konu kaldı, aman bu konu sarktı derken günler geçiyordu,bense zamanı yetiştiremiyordum. Taaa ki blogların yasaklanışına kadar.

Dikkat, dikkat !! Taşınıyorum...


Evet ben de tüm blogger arkadaşlarım gibi taşınıyorum. Eğer bir sorun çıkmaz devam edebilirsem bu adreste olacağım. Fakat yarın bu siteye erişemiyorsanız evdecaykeyfi.wordpress.com adresinde olacağım.

Dahi çocuk yetiştirme kaygısı

Nedir bu yarış, bu dahi çocuk yetiştirme arzusu anlamadım gitti. Arasıra anne yazışmalarında, sohbetlerde, ilanlarda görüyorum. Bir telaş, bir alavuş, kurslar, seminerler, en iy okullar, en iyi piano hocaları..
Yeni nesil çocuklarının resmen labaratuvar ortamında denenerek yetiştirildiğini düşünüyorum bu aralar. Doğallıktan uzak.. Bir ilan görüyorum, şöyle başlıyor. “ Dahi çocuk yetiştirmek isteyen anne ve babalar, bize gelin, ...” Bu çılgınlık da nedir.

Vicdanımız ne zaman rahat olacak ?


Geçen gün arkadaşlarla laflarken konu döndü dolaştı yine bizim bebişlere geldi. Bir arkadaşımız, yıllardır takip ettiği fakat doğum ve bebek nedeniyle ara vermek zorunda kaldığı bir turnuvaya katılmak istediğini söyledi. Turnuva Antalya’daydı, 8-9 gün süren bir turnuvaydı. Soruyu öylece ortaya atmıştı. Kendi kafa sağlığı ve mutluluğu için bebeği bıraksalar mıydı ? (ki sonrasında bu sağlık mutluluk bebeğe de yansıyacak) yoksa gitmese miydi ?

Elimdeki kitabı bitirebilmek istiyorum, bitirsem de kitabı okumak yetmiyor...


Birkaç haftadır annenin iş yaşamı, kalan zaman ve bebeği ile ilişkisini anlatan bir kitap okuyorum. Birçoğunuz biliyorsunuzdur. Sabiha Paktuna Keskin’in “Anne işte” adlı kitabı. Çok memnun kaldım, çok akıcı bir dil, yaşanmış hikayeler. İyi, güzel ,hoş da ben bu kitabı neden bitiremiyorum. Okuyan arkadaşların şöyle dediğini duyar gibiyim. “ o kitap birkaç hafta gitmez ki 2 günde okunur”. Fakat ne diyeyim, adı üstünde “anne iştee”.

Kadına uygulanan şiddete karşı tek yürek !!


Bugünlerde tekrar konuşulmaya başlayan bir konu var. Siz de takip etmişsinizdir. Devlet eşinden ayrılan, sığınma hakkı isteyen, koruma bekleyen kadınları koruyabiliyor mu sorusu ortalıklarda dolanıyor. Gazeteler yazıyor, tartışma programları düzenleniyor... Kendi aramızdaki sohbetler bir o kadar. Konu her açıldığında içimden köpürmeye başlıyorum. Devletin korumasını bir yana bırakın, kadın kocasından, patronundan, babasından, eski eşinden niçin şiddet görüyor ? Neden bu kadar kolay, kadın niçin hakkını koruyamıyor, neden insan gibi yaşamasına izin verilmiyor? Sinirleniyorum, üzülüyorum. İşte bu nedenlerle yazmadan edemiyorum.

Ayakları üstünde duran Doruk :)


Son dönemde arkadaşlarım nasıl bu kadar çabuk zayıfladığımı sormaya başladı. Ben de bir ara düşündüm neden bu kadar çabuk oldu diye. Neden olacak ? Bizim bızdık artık bıraktığım yerde durmuyor da ondan...
Uzunca bir süredir emekleyerek mesafe katetmeye çalışan Doruk artık bu yöntemin onu yavaşlattığını düşünmeye başladı bence. Emekle emekle nereye kadar. İlk başlarda birkaç adıma cesaret edebiliyordu, sonra duff yere. Hele ki bebek bezleri baya bi kalın. Sonra sonra bizim alkışlarımızla hevese gelerek adımlarını arttırmaya gitti. Şimdi hızına şaşırıyorum. Çalışan başarır elması kızarır demişler...