Gurbet ellerde bir dünyalı o şimdi...


Arkadaşım Mine’nin yedi yıllık yurt dışı macerası
Ne zaman bu toprakları bırakıp uzak yollara düşsem eve dönüş yolunda ayrı bir neşe dolar içime. Gittiğim yerler baya bir soğuktur. Dönüş yolunda ise uçağın içi ısınmaya başlamıştır bile. Güneş insanın gözünü kamaştırmaktadır ve taa yukarılardan deniz ışıl ışıl görünmektedir. Evime, aileme, mahalleme dönüyorumdur.
Tabii oralardayken de, ne yapsam hep aynı soru aklıma gelir. Marketine girerim, kaldırımında yürürüm, restoranında otururum, ve içimden sorarım. Ben buralarda olsam acaba yaşayabilir miydim ?
Açıkçası ben merak ediyordum. Eminim bu soru birçok kişinin daha aklına geliyordur.En iyisi dedim kendi kendime, bir deneyene sorayım. Üniversiteden can ciğer arkadaşım Mine’ye sordum aklıma gelenleri.
Mine’yle beraber ODTÜ’de Endüstriyel Tasarım Bölümü’nde okuduk. Mezuniyetten sonra o Ankara’da ben Manisa’da bir işe başladık. Hikaye de buralardan bir yerden başlıyor işte.

Itır - Merhaba Minecim, hoşgeldin.. :) Girişte de bahsettiğim gibi, ne zaman yurt dışına çıksam ben bu gurbet ellerde yaşayabilir miyim acaba diye düşünürüm. Sen nasıl adapte oldun ? Yurt dışında yaşamaya başladığın ilk dönemlerde nasıl bir ruh hali içindeydin ?

Mine - Biz Özgür’le biraz apar topar evlenip göçtük Türkiye’den. O İsveç’te mastira başvurmuştu. Bahar aylarıydı, kabul edildiği haberi geldi. Benim de onunla gidebilmem icin evli olmamız gerektiğini varsaydığımızdan hemen düğün hazıirlıklarına başladık. Meğer öyle birşey yokmuş, yani biz biraz haybeye evlendik :) şaka, şaka, çok iyi etmişiz... Uzun lafın kısası ben ev hanımı olarak gittim İsveç’e. Türkiye’deki yoğun iş temposunun ardından bir anda kendimi Türk mutfağının zorlu tariflerini pişirip, İsveççe öğrenirken buldum. İkinci sene mastıra başlayana dek bu boyle devam etti. Herşey çok yeni ve heyecan vericiydi; dil, iklim, kültür... Sonra okul başladı. Başlı başina bir tecrübe... Bir kere onlarca kültürden öğrenci, bambaşka bir eğitim sistemi... Çoğunlukla grup projeleri yapıyorduk, ilk sene kişisel proje yapmadim desem yeridir. Mesela ilk projemiz Danimarka’da bir okulla idi. Onların yaşadığı şehre gidip tüm sınıf bir evde 2 hafta kalıp çalışmıştık. Bir projede 5 milletten insan beraber çözüm üretiyor. Herkes bir başka açıdan bakıyor, tabii çıkan sonuç da ona gore zengin oluyor... Tüm bu değişim bana keyif verdi.

Itır – Peki ilk zamanlarda merak mı ağır basıyordu ? Özlem mi ? Yalnızlık mı ?

Mine - İlk sene kesinlikle merak ağır basıyordu. Kimse yanlış anlamasın ama başlangıçta çok yoğun bir özlem yoktu doğruyu söylemek gerekirse. İnsan tabii ki yakın arkadaşlarını, ailesini özlüyor ama yeniyi keşfetme heyecanı önde seyrediyordu... Özlem süre uzadıkça yoğunlaşıyor. Yurt dışında yaşamaya başlayali 7 yıl oldu yaklaşık, şu son bir kaç yıldır çok daha fazla özlüyorum Türkiye’yi.
Itır - Zaman içinde en çok neyi özledin ?
Mine - Yakın dostlarla sohbeti, aileyle edilen bayram sabahı kahvaltılarını...
Itır - Pekii, ilk neyi özledin ?
Mine - İlk sanırım yemekleri özledim :) Özellikle İsveç’te tüm malzemeleri bulmak kolay olmuyordu. Bir kere Türkiye’den turşu bile götürdüm :) Hollanda’da o sorun pek yok, adım başı Türk bakkalı...

Itır - Aynı iş imkanı, aynı gelir burada olsaydı, yani karnın burada doysaydı, burayı mı yurt dışını mı tercih ederdin ?

Mine - Bizim yurt dışında yaşama sebeplerimiz zamanla evrildi, değişti. Mastıra gelirken ”dönüp daha iyi bir iş buluruz” düşüncesi vardı. Mastır bitince o fikir yavaş yavaş ”bir iki sene iş deneyimi de kazanalım” a dönüştü. Bu arada profesyonel deneyimin yanısıra bir dolu hayat deneyimi kazandığımızı farkettik. Farklı kültürlerden, farklı insanlarla tanısıp onları onlardan öğrenme fırsatı bulduk. Türkiye’liden ziyade, dünyalı olduk. Sanırım şu an bizi buralarda tutan en buyuk sebeplerden biri de bu. Yoksa benzer bir geliri Türkiye’de de sağlamak imkansız olmasa gerek. Ama tilkinin dönüp dolaşıp son bulacağı yer kürkçü dükkanı:) Memlekete mutlaka döneceğiz. Bizim ülkemiz olağanüstü bir yer, her anlamda çok zengin, havasi suyu bir baska...

Itır - Türkiyeye gelişlerinde neler hissediyorsun ? (açıkçası bizim için çok hoş oluyor. Bu seferki buluşmanın tadı damağımda kaldı )

Mine - Tükiye’ye gelişlerimde hüzünle tarif edilemez bir sevinç karışık oluyor. Hüzün oluyor çünkü geçen zamanı daha net görebiliyor insan, sanki biri “fast forward” düğmesine basmış gibi... Arkadaşların çoluk çocuğa karışmiş, herkes hızla “büyümüş”..., yaşlanmiş demiyelim:) Bir de yapmayi özlediğin tüm aile/arkadaş etkinliklerini 2-3 haftaya sığdırma telaşı... Tatlı bir telaş, dediğin gibi, damağında kalan bir tadla dönüyorsun geri...

Itır - Samimi cevapların için teşekkürler Mine'cim..

Eveet, bir yazımızın daha sonuna geldik. Kusuruma bakmayın, bu yazımı kısa kesemedim. Mine’nin bana verdiği cevapların tek kelimesine dokunmadan iletmek istedim. Belki daha bile uzun sürerdi bu sohbet muhabbet. Eşi Özgür de benim arkadaşımdır bölümden. İkisine de çok selam söylüyorum buradan. Minecim size mutluluklar,

Ayrıca bir de küçük ekleme yapayım. Hani kafasında soru işareti olanlar için söylüyorum. Bir gün gökten inen sihirli bir lamba size uzak diyarlara gitme şansı verirse korkmayın, hazır elde gençlik varken durmayın gidin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder