Gurbet ellerde bir dünyalı o şimdi...


Arkadaşım Mine’nin yedi yıllık yurt dışı macerası
Ne zaman bu toprakları bırakıp uzak yollara düşsem eve dönüş yolunda ayrı bir neşe dolar içime. Gittiğim yerler baya bir soğuktur. Dönüş yolunda ise uçağın içi ısınmaya başlamıştır bile. Güneş insanın gözünü kamaştırmaktadır ve taa yukarılardan deniz ışıl ışıl görünmektedir. Evime, aileme, mahalleme dönüyorumdur.
Tabii oralardayken de, ne yapsam hep aynı soru aklıma gelir. Marketine girerim, kaldırımında yürürüm, restoranında otururum, ve içimden sorarım. Ben buralarda olsam acaba yaşayabilir miydim ?

Bir adam ve bir bebeğin bir günü nasıl geçiyor ?


Bugün size bir adam ve bir bebeğin bir gününü anlatacağım. Gün boyu yaptığım telefon konuşmalarından, akşam izlediğim kamera görüntülerinden, çekilmiş fotoğraflardan, çöpte yığılmış bebek bezlerinden, buzdolabına kaldırılmış püre halindeki yemeklerden faydalanacağım bunları anlatırken. Akşam eve geldiğimde karşılaştığım deli gibi yorulmuş, kolunda derman kalmamış babamız ve bakıcısından sıkıldığı için yenisini deli gibi bekleyen müdür oğlumuz bana ip uçlarını veriyor bile ;)

Atık pillerimizi nereye atabiliriz ?


Bugün her zaman takip ettiğim “Blogcu Anne” nin sitesindeki yazıyı okudum. Yaptığı duyuruların bir bölümünde birkaç cümleyle atık pillerden bahsetmişti (http://blogcuanne.com/2010/10/18/haberler-duyurular-paylasimlar-2/)Ben ayrı bir başlık halinde konuya değinerek önemini vurgulamak istedim tekrar.

Bunları yazmassam çatlarım !


Savarona da, Mavi Tuna da, Altın Portakal da temiz kalsın ...
Son bir aydır, yaşadığım yoğunluk nedeniyle etrafımda olan biteni ucundan yakalayabiliyorum sayın seyirciler. Kulağım haberlerde, aklım bilgisayarımda, şu konuyu yazayım, bu konuyu atlamayayım derken, bir baktım bazı konuların üzerinden haftalar geçmiş. Ben de her birinin üzerinden azar azar geçmeye, vicdanımı dürten konuları sizinle kısa kısa paylaşmaya karar verdim. Vicdanımı dürtüyor diyorum, eminim siz de benimle aynı fikirdesinizdir.

Doktor Bey, bebeğe babası bakıyor ....


Geçen akşamüstü Doruk’un doktor kontrolü için yola çıktık. Her zamanki gibi eşime tembihlemeye başladım. “Doğacım acele etmeyelim, nasıl olsa yetişiyoruz”. Doktor randevusunu haftasonu ayarlayamadığımız ve işten izin almak istemediğim için iş çıkışı son randevuya yetişmeye çalışıyorduk. Çevreyolu açıldı ne iyi oldu, bir de metro açılsa diye geçiriyordum içimden yol boyunca. Neyse ki trafik açıktı ve doktora zamanında varmıştık. Doktoru her zamanki gibi içeri davet etti, Doruk’un halini hatırını sordu. Bizim bızdık pek birşey anlamıyordu şimdilik tabii. Doktor olarak değil de Mete Amca olarak bakıyordu masanın ardında oturan kişiye. Mete Bey ilk önce o ay yaşadığımız, bizi rahatsız eden, tekrarlayan olayları sordu , her zaman yaptığı gibi..